abortion clinics in ny read anti abortion facts" />
1980 sonrası Türk edebiyatının üzerinde pek durulmayan şair ve yazarlarından birisi de A.Vahap Akbaş’tır. Akbaş, Mavera dergisi etrafında toplanan ve Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören gibi isimlerden oluşan, Yeni İslâmcı Akım olarak adlandırılan? harekete mensup bir şahsiyettir. Yazarın şiir, hikâye, roman, deneme, antoloji ve çocuk edebiyatı gibi alanlarda yayımlanmış yirmiye yakın eseri bulunmaktadır. Değişik gazetelerde yayımladığı ve toplamda sayıları on altı olan hikâyelerini ise Ayna ve Sûret? adıyla kitaplaştırmıştır. Birey ve toplum sorunlarına odaklanan bu hikâyelerde olaylar, ben anlatıcı bakış açısından sunulur ve bu yönüyle söz konusu metinler, ekseriyetle otobiyografik özellikler taşır. Bu hikâyelerin önemli bir kısmında ise gelenekle belirli bağlar kurma yoluna gidilir. Akbaş, özellikle de Divan şairlerinden yaptığı alıntılarla birlikte, anonim halk edebiyatı ürünlerinden türkülere yaptığı göndermelerle bu geleneği besleyen, onun arka planında yer alan İslam kültür ve medeniyetine olan bağlılığını ifade eder. Kitap içinde yer alan kimi hikâye metinlerinin, metinlerarası okumaya da elverişli oldukları söylenebilir. Bunun yanı sıra Anadolu gençlerinin aşk ve modernleşme karşısında yaşadıkları tereddüt ve kırılmalar da bu hikâyelerde önemli bir çizgi olarak varlığını sürdürür. Özellikle kente çeşitli nedenlerle -çoğunlukla da eğitimlerini tamamlamak/okumak üzere- gelen gençler, maddi değerlerin ön planda tutulduğu, insanî hassasiyetin, duyarlılığın yitirildiği bu tür ortamlarda iletişim güçlüğü çekerler ve tutunamazlar. Kent karşısında “köy/kasaba”yı, egzotik doğası ve bozulmamış insani değerleriyle sığınılacak bir yer olarak görürler. Hikâye kahramanları –çoğunlukla da ben anlatıcı- modern yaşamın kısmen de olsa nüfuz etmediği bu ortamlarda gerçek kimliklerine kavuşurlar, daha doğal davranışlar sergilerler ve kendilerini burada daha güvende hissederler. Akbaş’ın öykü evreninde önemli bir diğer çizgi de değişen/değişmeyen karşıtlığında belirginleşir. Öyle ki birey kendisini değişmeyende yeniden keşfeder. Bir cümleyle söylemek gerekirse aşk, kentte tutunamama, köy/kasabaya kaçış, çocukluğa duyulan özlem, yitirilen değerler yazarın hikâyelerindeki belli başlı izlekler olarak belirirler.
A.Vahap Akbaş is one of the poets and writers of the post-1980 Turkish literature who were not given much emphasis. Akbaş is a personality from the ? movement called New Islamist Movement, which gathered around the magazine Mavera and was comprised of people including Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören,etc.. The author has approximately twenty works published in the areas of poetry, story, verse, essays, anthologies and children's literature. He compiled a total of sixteen stories of his which were published in various newspapers in a book called “Ayna ve Sûret (the mirror and the image)”. In these stories, which focus on individual and community problems, events are presented from the perspective of the narrator, and from this aspect, his stories have autobiographical characteristics. The objective of a majority of these stories is to establish certain bonds with tradition. Akbaş represents his commitment to Islamic culture and civilization, which feeds this tradition and appears in its background, by quoting particularly from ottoman poetry and referring to folk songs, one of the products of anonymous folk literature. Some of the story texts in the book can be said to be also eligible for intertextual reading. In addition to this, doubts and personality fragmentation of young people from Anatolia before love and modernization continue to be an important line in these stories. Young people coming to cities for some reason, mostly to complete their education/study at the university have difficulty in communicating in such environments where emphasis is placed on material values and human tenderness and sensitivity are lost, and they fail to hold on to life. They see villages/towns as a place of refuge with exotic nature and nonperishable human values compared to the city. Story heroes- mostly the narrator- get their true identity in such environments modern life couldn’t, even partially, disrupt or corrupt. They exhibit more natural behaviors and feel much more secure there. Another important line in Akbaş’s story universe becomes evident in the contrast of the thing that changes/does not change. In this sense, the individual finds himself/herself again in the thing that does not change. To sum up in a single sentence, love, holding on to life in the city, escape to villages/towns, longing for childhood, lost values appear as main themes in the author's stories.