Paul Ricoeur, Çeviri Üzerine (2008) adlı eserinde, dillerin konukseverliği, yabancının sınanması ve direnci gibi kavramlara başvurmak suretiyle çeviri edimini ethik bir paradigma olarak ele almaktadır. Müstakil bir başka makalesinde ise çeviriyi, anıların ve affetmenin karşılıklı değiş tokuşu gibi benzer edimler eşliğinde, bir Avrupa ethosu oluşturmaya yönelik bir model olarak önerir. Bu modeller daha sonra evrensel bir eylem ilkesine doğru genişletilebilme olanağını da barındırmaktadırlar. Ancak çeviriyi ethik düşünüşten adli düşünüşe ve yargı pratiğine yönelik bir hareket içinde kavramak nasıl mümkün olabilir? Reflections on the Just (2001/2007) (Adalet Üzerine Düşünceler) adlı eserinde, Ricoeur “çeviri yapmanın, yabancı bir akla adaletle davranmak, bir dilsel bütünden diğerine giden yolda adil mesafeyi tesis etmek” olduğunu belirtir (s. 31). Adalet iki karşıt taraf arasındaki ilişkide yalnızca tarafsızlığın ve mesafenin garanti altına alınmasını sağlamakla kalmaz; o, aynı zamanda yargıda bulunma ve eldeki kuralları mevcut vakaya uygulama ilgisini paylaşması sebebiyle de çeviriyle ilintilidir. Bu bakımdan, Ricoeur’ün çeviri üzerine yazdığı metinleri, Hafıza, Tarih, Unutuş (2012) ve Başkası Olarak Kendisi (2010) gibi temelde hafıza ödevi, anlatısallık ve ethik eyleme yönelik insani yeterlilik temalarına odaklı diğer eserleri ışığında yeniden değerlendirilmelidir. Bu makale, özellikle uzaklaşma (mesafe alma), pratik bilgelik (basiretli düşünüş) ve tanıklık kavramları yardımıyla çeviri edimini kuramsal ve kurumsal boyutları içerisinde adaletle ilişkilendirmeyi, bu esnada da Ricoeuryen kendilik ve metin hermeneutiğinden çeviri ve hukuk hermeneutiğine uzanan kapsayıcı bir bakış geliştirmeyi hedeflemektedir.
In On Translation (2004/2006), Ricoeur treats translation as an ethical paradigm in the encounter with alterity with reference to such concepts as linguistic hospitality, the test and the resistance of the foreign. In a separate article, he proposes translation as a model for a European ethos, accompanied with like acts as the exchange of memories and forgiveness, which could further be expanded into a universal maxim. But, how is translation to be apprehended in a movement from ethical thinking to judicial thinking and juridical practice? In Reflections on the Just (2001/2007), Ricoeur notes that “[to] translate is to do justice to a foreign intelligence, to install the just distance from one linguistic whole to another” (31). Justice is not only the guarantor of impartiality and a distance in the relation between two adverse parties, but it is also relevant to translation in the form of making judgments and applying norms to a given case. In that respect, Ricoeur’s texts on translation should also be re-evaluated under the light of his other works, Memory, History and Forgetting (2000/2004) and Oneself as Another (1990/1992), which are mainly concerned with the duty of memory, narrativity, and human capability. This paper seeks to liaise the act of translation with justice in its theoretical and institutional dimensions exclusively in the light of concepts like distanciation, prudence and attestation, drawing an arch from Ricoeurean hermeneutics of the self and the text to translational and legal hermeneutics.