Huxley’in 1932’de yayınlanan Brave New World adlı romanı; eleştirmenler, edebiyatçılar ve okuyucular üzerinde yarattığı ikilem ile öne çıkmaktadır. Bazıları, romanı ileride ortaya çıkabilecek olan yönetimsel, bilimsel ve sosyolojik sorunlara karşı topluma uyarıda bulunan distopik bir roman olarak sınıflandırırken, başka bir kesim de sayesinde toplumun içinde bulunduğu tüm sorunlardan kurtulabileceğine inanılan öjenik olgusunu savunan ütopik bir roman olarak değerlendirmektedir. Ayrıca romanı değerlendiren birçok edebiyat eleştirmeni de, romanın otorite, despotizm, bireysel özgürlük ve toplumun işleyiş mekanizması gibi sosyal olgulara karşı Huxley’in kafa karışıklığının ve kararsızlığının dışa vurumu olduğunu iddia etmektedirler. Romanın aynı zamanda okuyucuları toplumsal istikrardan kaynaklanan esenlik (mutluluk) ve bireysel özgürlükte saklı olan özgünlük ve coşku (heyecan) duygusu arasında ikilemde bıraktığı da ileri sürülmektedir. Mevcut makale bu bağlamdan yola çıkarak ve Huxley’in aile yapısı, yaşamı, romanı yazdığı zamanın sosyal ve siyasal dokusu ve Paul E. Bleuler’in ambivalence kavramını göz önüne alarak, Huxley’in toplumun nasıl işlemesi gerektiği konusunda duygu karmaşası içinde olduğunu ileri süren iddiaların aksine, Huxley’in kurguladığı ve çıktılarından birinin de öjenik olduğu bilimsel ilerleme sayesinde bütün sosyal, iktisadi, psikolojik ve fizyolojik sorunların üstesinden gelindiği hiyerarşik Yeni Dünya Devleti düzenine daha yakın durduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Başka bir deyişle; bu makale Huxley’in, bireylerde içkin (primordial) olan ve şimdiye kadar ne ilahi ne de beşeri sistemlerle kontrol altına alınamamış olan emperyal itkinin (id), yani ‘tahakküm kurma itkisi’nin özgürlüğü olarak da nitelenebilecek bireysel özgürlüğü mü, yoksa bilimin etki ve yetkinliği ile bu emperyal itkinin, yani tahakküm kurma itkisinin, yani id’in kontrol altına alınıp tüm toplumsal sorunların çözüldüğü ve istikrarın sağlandığı bir Yeni Dünya Devleti düzenini mi vurguladığı soruları arasında kararsızlık (ambivalence) içinde olmadığını, ikinci seçeneğe daha yakın olduğunun altını çizmeyi amaçlamaktadır.
Published in 1932, Huxley’s Brave New World came into prominence through its dichotomous effect that it left on critics, literary scholars, and readers. While some classify it as a dystopian novel, which accurately anticipates and warns about the probable governmental, scientific and sociological dangers threatening the society, some others view it as a utopian novel, which promote eugenics as a consequence of which most of the problems that humanity is entangled in have been solved. Moreover, most of the critics, scholars, and readers propound that the book is the outcome of its author’s confused mind or ambivalent psyche towards such social phenomena as power, despotism, individual freedom, and the mechanism of the society. It is likely as well to assert that it leads the readers to the feeling of being in-between the wellness, the peacefulness stemming from the communal stability and the sense of excitement and specificity buried in individual free will. Against such a backdrop, and considering Huxley’s familial background, his biography, the social and political fabric of the time when he wrote the book and Paul E. Bleuler’s concept of ambivalence, this article aims to put forward that Huxley’s worldview, though not outspoken, was closer to the hierarchical world-state order he plotted in his book. A book, in which all social, economic, psychological, and physiological disorders had been overcome through scientific progress, one outcome of which was eugenics. In other words, it aims to prove that Huxley is not ambivalent in the in-between space of the chaotic world order of the time and The New World State system in which all the social disorders have been able to be overcome owing to scientific progress through which the ‘id’ has been able to be tamed. He is rather closer to the latter