Irkçılık, toplumsal bir söylem olarak, Amerikalı yazar, eleştirmen, politikacı, entelektüel ve eleştirmenlerce sıklıkla işlenmiş ve Amerikan siyasi ve sosyal tarihini oldukça meşgul etmiştir. Irkçı tutum ve politikalar, kimi zaman çeşitli kesimlerin ayaklanmasının ön koşulu olmuş ve çeşitli tepkilerin oluşmasına yol açmış, çoğu zaman da politik bir malzeme haline getirilmiş ve nihayetinde Amerikan edebiyatını da işgal etmiştir. Politika ve edebiyat ilişkisi bu çalışmanın ana konusudur. Irkçı söylem ve davranışların iki farklı yazarın yapıtlarına nasıl yansıdığı ve bu yansımanın nasıl yorumlandığı bu çalışmada irdelenmiştir. Ann Petry, Tituba of Salem Village adlı romanında akıllı ama bazen aptalca görünen; cesur ama bazen bir kurban; yabancı ama bazen hayatta kalmayı başaran biri; köle ama aynı zamanda bir siyah kahraman olan siyahi bir kadını tanıtır. Bir bakıma, Tituba, kadının hayatta kalmak için iddialı bir arzusunu ve iyi ve yetenekli siyah kadın olarak çok boyutlu yönleriyle birlikte öz-direncini yansıtır. Aynı karakter Arthur Miller tarafından The Crucible adlı oyununda yaşam arayışı içindeki bir yabancı olarak tasvir edilir; Tituba büyücülük ile suçlanan bir hizmetçidir. Bu çalışmadaki amacım iki farklı yazar tarafından farklı bakış açılarından tasvir edilen siyahi bir kadının olağanüstü mücadelesini ön plana taşımaktır. Onun mücadelesi sadece sahip olduğu renkle değil aynı zamanda büyücülük ile suçlanmasıyla da ilişkilidir. Böylece karakterin yaşam şekli iki farklı perspektif ışığında değerlendirilecektir: Farklı türlerde farklı roller yüklenen aynı karakter incelenecektir.
Ann Petry, in her novel Tituba of Salem Village, introduces a black woman who appears intelligent but sometimes foolish; brave but sometimes a victim; a stranger but a survivor; a slave but at the same time a black heroine. In a way, Tituba reflects a self-resistant portrayal of woman, with her strong desire to survive and her versatile aspects as a “good and skilled black woman”. The same character is portrayed by Arthur Miller in his play The Crucible as somebody who is an outsider in search of survival; she is a maid who is accused of witchcraft. This paper aims to foreground the remarkable struggle of a black woman who is portrayed from different points of view by two different writers. Her struggle does not come just from her color but also from being accused of witchcraft. Thus, the character’s way of life will be illuminated from two different perspectives: the same character playing different roles in different genres will be portrayed.