Çeviri, birtakım analiz ve sentez sürecini içeren, karmaşık zihinsel faaliyetlerin yürütüldüğü bir süreç ya da bu süreç sonunda ortaya çıkan üründür. Belli bir süre edim olarak varlığını sürdüren çeviri, özellikle 1950’lerden itibaren merkeze alınarak, çevirinin kendisi bilimsel araştırma konusu haline getirilmiştir. Bununla birlikte ikinci dünya savaşı sonrasında değişen güç ve egemenlik anlayışı, artan uluslararası ilişkiler profesyonel çeviriye ve çevirmenlere olan ihtiyacı ortaya çıkarmış, bunun üzerine dünya genelinde üniversiter düzeyde çeviri bölümleri açılmaya başlanmıştır. İlgili bölümlerin temel amacı nitelikli çeviri hizmeti sağlamak üzere çeviri/çevirmenlik edinci kazandırmaktır. Bu bağlamda PACTE, EMT gibi kuruluşların yanı sıra çeviribilim araştırmacıları tarafından edinç önerilerinde bulunulmuştur. Özellikle 21. yüzyıldan itibaren çeviriye ve dil hizmetlerine ihtiyaç duyulan alanların çeşitlilik kazanması, çevirmenlere yeni rollerin yüklenmesine neden olmuştur. Buna bağlı olarak çeviri/çevirmen edinçlerinde de çeşitlilikler söz konusu olmuştur. Bununla birlikte dil edinci, kültür edinci, alan edinci, teknolojik edinç gibi türler için keskin sınırlar çizmek olası değildir. Bu gerçekler ışığında çeviri eğitimi sunan kurumların tek başına, birtakım sınırlılıklar çerçevesinde tam anlamıyla çeviri/çevirmen edinci kazandırması zor görünmektedir. Bu noktada çağdaş eğitim yaklaşımlarından birisi olan ve UNESCO, OECD gibi kuruluşlar tarafından da desteklenen yaşam boyu öğrenme kavramı çeviri/çevirmen edinçlerinin kazanılmasında büyük katkılar sunacaktır. Yaşam boyu öğrenmenin etkili bir şekilde gerçekleşmesi ise bireylerin kendi öğrenme biçimlerini keşfetmelerine, diyesi öğrenmeyi öğrenmelerine bağlıdır. Bu bağlamda bu çalışmada yaşam boyu öğrenmenin çevirmenlik mesleği için gerekliliği ve çevirmenlik mesleğine sunacağı katkıları üzerine tartışılmıştır. Araştırma sürecinde nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesine başvurulmuş, derlenen bilgiler betimsel analiz çerçevesinde irdelenmiştir.
Translation is a process in which complex cognitive activities are carried out, including a number of analysis and synthesis processes, or the product emerging as a result of this process. Translation, existing as an act for a certain period of time, has been taken to the centre, especially since the 1950s, and translation itself has been made a subject of scientific research. However, after the Second World War, the changing notion of power and sovereignty, increasing international relations revealed the need for professional translation, and thereupon, translation departments at tertiary education level began to be opened. The main objective of translation departments is to gain translation/translator competence to provide qualified translation services. Within this context, competence suggestions were made by the scholars of translation studies as well as organisations such PACTE and EMT. Especially, since the 21st century, the diversity of the field where translation is needed has sparked off translators to assume new roles. Accordingly, there were also variations in translation/translator competencies. Moreover, it is not possible to draw sharp boundries for the types of competencies such as language competence, cultural competence, field competence, technological competence. In the lights of these facts, it seems arduous for institutions offering translation training to inculcate full translation/translator competence under sundry constraints.At this juncture, LLL one of the contemporary education approaches and supported by organisations such as UNESCO and OECD, will make prodigious contributions to the acquisation of translation/translator competencies. The effective realization of LLL depends on individuals unearthing their own learning styles, namely, learning to learn. In this study, the necessity of LLL for the profession of translatorship and its contributions to translatorship are discussed. During the research process, document analysis, one of the qualitative research methods, was applied, and the collected information was analyzed via descriptive analysis.